28 Mayıs 2015 Perşembe

İNSAN ÖLÜR AMMA, İNSANLIK ÖLMEZ.

İNSAN ÖLÜR AMMA, İNSANLIK ÖLMEZ.
Nereye gittiğini bilen insana yol vermek için,dünya durup kenara çekilir ve ona yol verir. (D.Starr)

Güzel şeyler yazmak için bilgisayar başına geçtim.
Fakat düşünceler aldı götürdü beni eski günlere…
Yıllar önce ta talebelik yıllarımdan bir hatıra kafama takıldı.
Size bu mübarek Cuma gecesinde o günlerden bir hatıra yazayım dedim.
İşte o hatıra:
BAŞLARSAN BIRAKAMAZSIN
Yıllar önce toplumumuz böyle vurdumduymaz değildi.
Her fert çevresine yardımcı olmaya çalışırdı. Yardım edemese de köstek olmazdı.
O yıllarda güzel ahlak diye tanımlayacağımız şahane bir duygu vardı.
Şimdi öyle mi?
Okul önlerinde uyuşturucu ticareti yapanlara rastlıyoruz. Bu gençler bizim geleceğimiz.
Onların zihni bulanık olursa, geleceğimiz aydınlık olamayacaktır.
O yıllarda biz de talebeydik. Okulun içinde kimse sigara dahi içemezdi. Mahallemizde ise, bize ihtimam gösterilirdi. Bugünün küçükleri, yarının büyükleridir. Bu küçükler yarın bu ülkeyi yönetecekler.
Mahallemizde bir kahve vardı. Kahvecinin babası Çanakkale Gazisiydi. Hüseyin Amca beni çok severdi. Kahveye gittiğimde, herkesin yaptığı gibi önce onun hal hatırını sorar. Duasını alır. Sonra arkadaşların yanına giderdim.
Babası mı söyledi? Yoksa Kahveci Sayıt Abi beni seviyor muydu? Pek bilemeyeceğim. Fakat benim kahvede çok durmamı istemezdi.
“- Haydi talebe burada sigara dumanıyla pislenmiş hava var. Hemen evine git. Dersine çalış.” Der. Beni usuletle oradan uzaklaştırıdı.
Kahve eve yakındı. Evin karşısında kocaman Osmanlı Çınarı hemen onun köşesinde  kahve vardı.
Bir gece pencereden baktım. Kahvenin ışıkları yanıyordu. Geç vakitti. İçimden birşeyler dürttü. Yavaşça evden süzüldüm.
Kahvenin yakınına geldiğimde, yaşlı başlı adamların masa etrafında bir daire gibi sıralandıklarını, gördüm.
Ellerinde çubuk diye adlandıracağımız  dumanı tüten bir ağızlık vardı. Fakat aynı çubuk elden ele geçiyor, her eline alan derin bir nefes çekiyor sonra da yanındakine ikram ediyordu. Hepsinin gözleri bir hoş olmuştu. Kapıdan içeri süzülünce  bana doğru baktılar. Kahveci Sayıt Abi ise ocakta çay demliyordu. Beni henüz görmemişti.
Elinde çay tepsisi ile bize doğru geldiğinde gözgöze geldik. Tabii beni de görmüş oldu.
Tepsiyi elinden bırakıverdi. Bir şangırtı koptu. Kırılan çay bardaklarının gürültüsünü, Kahveci Sayıt Abi’nin sesi bastırdı.
“- Derhal burayı terket.”  Öyle kararlı görülüyordu ki terketmezsem dayağı yiyecektim. Geldiğim gibi döndüm. Fakat adeta uçarak eve ulaştım.
Ertesi günü okul dönüşünde kahvenin yanından geçerken beni çağardı.
“-Bak Talebe seni çok severim. Akşam gördüklerin uyuşturucu içiyorlardı. Bir ihtimal sana da teklif edeceklerdi. Bu yüzden seni tehdit ederek buradan kovdum.”   Dedi ve ilave etti:
“-Başlarsan bırakamazsın.”
Allahu teala ondan razı olsun. Daha sonra öğretmenlerimiz de söyledi. Bu uyuşturucu öyle bir meret ki bir başlayan bir daha bırakamıyor. Tedavi belki amma hiç başlamamak en iyisi diyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder