Her şey bundan bir sene önce HP marka Yazıcı-Tarayıcımı Yetkili Teknik Servise vermemle başladı. Yazıcının sorunu siyah rengi basmaması, tarayıcının ise; belli bir bölgede gölge bırakmasıydı. Bana, yazıcının ve tarayıcının mekanik aksamlarında sorun olduğunu söyleyerek, ürünün kendisinden daha yüksek bir tamir ücreti talep ettiler.
Sinirle arıza tespit ücretini ödeyip ürünümü teslim aldıktan sonra servisin hemen arka sokağındaki bir tamirciye gittim. Bana, yazıcının sadece siyah mürekkep kafasının kuruduğunu, bunu söküp ılık bir suda bekletmemin yeterli olacağı bilgisini verdi. Fakat sıcak suda bırakmamalıymışım, yoksa mürekkep sakıza dönermiş. Tarayıcıya bakınca ise bana da göstererek sadece camın altta kalan bölümünün islendiğini, silinince gölge probleminin de kalmayacağını söyledi. Ben de bana bu bilgileri veren tamirciye şükranlıkla, Yetkili Teknik Servise nefretle oradan ayrıldım.
İlk işim şikâyette bulunmak oldu. Müşteri Hizmetlerinden aradılar “Kendim tamir ederim nasıl olsa” diye uğraşmak istemedim.
Aradan bir sene geçti ve yazıcıya ihtiyacım oldu. Fakat “Neden kendim tamir edeyim? Bu ürünün yetkili bir teknik servisi var” diyerek şikâyetimi yineledim.
Beni arayan görevli robot gibi sürekli aynı şeyi tekrarlayarak teknik servisin yanlış bir karar vermiş olamayacağını söylüyordu. Benden tespit edemedikleri arızadan ‘Arıza Tespit Ücreti’ aldıkları yetmiyormuş gibi hatalarını kabul etmeye de yanaşmıyorlardı.
Kaç para olursa olsun, kaç paranız olursa olsun, boş yere harcanan para, sinir bozar.
İnternetteki şikâyet sitesinden, şirketle benim gibi sorun yaşayan kişilerle iletişime geçtim. Şikâyeti olan kişilerin sayısı sandığımdan da fazlaydı. Bir araya gelip şirketin bu tutumunu protesto etme kararı aldık.
Eylem planımıza göre herkes arızalı ürünlerini firmanın genel müdürlüğünün önüne bırakacaktı.
Planlandığı gibi ürünleri genel müdürlük binası önüne bıraktık ve hep beraber Tüketici Marşını söylemeye başladık.
Fakat güvenlik görevlileri binanın önünde oluşan kalabalığa mürekkep kapsülleriyle ateş etmeye başlayınca işler çığırından çıktı.
Bir grup, üzerine Protesto Bildirisi yakılmış CD’leri frizbi gibi güvenlik görevlilerinin üzerine fırlatmaya başladılar. Onlar da CD’leri geri yollayarak karşılık verdiler. Yüzlerce CD havada uçuşuyordu.
Kısa süren bir sessizliğin ardından kalabalığın arasından sapsarı bir adamın koşarak uzaklaştığını gördüm. Sonra baktım, masmavi bir adam üzerime doğru geliyor.
Derken karşıma onlardan bir tanesi çıktı, Dalek benzeri koca robotlar, kalabalığın üzerine mürekkep püskürtüyorlardı.
“Siz mürekkep püskürtmesini iyi bilirsiniz!” diye haykırıyordu eylemcilerden biri. Mürekkep Püskürtmeli Yazıcılar üreten bir firmadan da bu beklenirdi. O gün çok mürekkep yuttum.
Kalabalığın içinde her tür insan vardı. “Bizler mürekkep yalamış insanlarız” diye işi şakaya vuran sağduyulular da, ateşe verdiği adaptörü topuz gibi salladıktan sonra güvenlik görevlilerinin arasına fırlatan kışkırtıcılar da…
Kendimi bir kafeye zorla atmıştım, bazıları sıcağın etkisiyle sakızlaşan mürekkebi üzerlerinden temizlemeye çalışıyordu. Bazılarıysa yuttuğu mürekkepten dolayı ishal olmuş; sabırsızlıkla tuvaletin önünde sırada beklemekteydi. Ben de sıra bekleyenlerin arasındaydım.
Olaylar günlerce sürdü. Bu süreçte gururla gökkuşağının tüm renklerine bulandım ve kafama iki kere mürekkep kapsülü isabet etti. Neyse ki hazırlıklıydım, kafamdaki bisiklet kaskı yamulmuştu sadece.
Ama herkes benim gibi hazırlıklı değildi.
Çok kötü şeyler oldu.
Basit bir tüketici şikâyeti, şirketin yanlış politikası nedeniyle olayları akıl almaz bir boyuta getirmişti.
Ülkenin dört bir yanında firma aleyhine sloganlar atılmaya, yazıcılar yakılmaya, tarayıcılar taranmaya başlandı. İnsanlar garanti süresi dolduğu için tamir ettiremedikleri bozuk ürünlerden intikamlarını bu şekilde alıyorlardı.
Yaptıkları yanlış için özür dilemelerini beklerken, firma yetkilileri bu olayların rakip şirketler tarafından bir sene öncesinden tezgâhlandığını ileri sürdü. İnternet sitesinde, bir sene önce yaptığım şikâyeti buna delil olarak gösteriyorlardı. Kullanıcılara oyuna gelmemeleri konusunda çağrılar yapmaya başladılar.
Bunlara rağmen şirketin ürettiği elektronik ürünlerin fanatik bir tüketici grubu vardı. İçlerinden birinin televizyonda: “HP’nin kondansatörünün teliyim!” dediğine şaşkınlıkla şahit oldum.
Olaylar vuku bulurken şirketi savunan mutantlar türedi. Mesela konuşurken kafası bıngıldayan birisi… Daha sonra bıngıldayan kafasının tamamen jöleden oluştuğunu fark ettim.
Bu kişinin, şirketin Genel Müdürünün Baş Danışmanı olarak atanması ise eleştiriye kapalı, pohpohlanmaya dayalı bir yönetim anlayışının benimsendiğini gösteriyordu.
Durumun vahameti ortadaydı.
Aradan zaman geçti, hareket duruldu gibi.
Ama onlar bu tutumlarına devam ettikçe susmayacağız.
“Bizim yaptığımız doğrudur” diyerek tüketicilerinin şikâyetlerini hiçe sayan Ha-Pe (sanırım böyle okunuyor) zihniyetine sonuna kadar direneceğiz!
Tabi buradaki olayların sorumlusu şirketin Türkiye Genel Müdürlüğü. Herkesin bildiği gibi bu şirket Amerika’dan yönetiliyor. Buradakiler, onlar ne isterse onu uygulamakla yükümlüler. Amerika’daki yöneticilerin de, buradakilerin tutumundan pek memnun olduğunu sanmıyorum. Kendi yönetimlerinin dışında, başka bir firmanın piyasayı ele geçirmesini istemezler çünkü.
Neticede bu firmayı, hangi ürünü olursa olsun, bir daha seçer miyim?
Hiç sanmıyorum…
.
Gerekli görülen not: Bu yazıda ilk paragraflarda anlatılanlar gerçektir. Yedinci paragraftan itibaren hayal ürünüdür. Daha sonrası ise artık halkın takdiridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder