Kur’an’ı herhangi bir dile yapılmıs çevirisinden anlamak durumunda olan insanların, çesitli problemlerle karsılastıgı bilinmektedir. Bu problemlere sebep olan en önemli unsur ise Kur’an’da çokça bulunan mecazî (MÜTEŞABİH) ifadelerdir. Zira mecazî ifadeler, bir olay veya durumun gerçek anlamından uzak kelime veya kelime gruplarıyla yansıtılması işlevini görürler. Yani bu ifadelerde kullanılan dil, daha çok sembolik bir özellik göstermektedir. İfadelerin sembollerle anlatıldığı metinlerin, baska bir dile, anlam kaybına uğramadan tercüme edilmesi oldukça zordur. Bu zorluğun üstesinden gelebilmek, tercüme işini üstlenen kisinin hem tercüme ettiği metnin dilinin hem de kendi dilinin bu yönüne hakim olabilmesine bağlıdır. Mütercim, her iki dilde de kullanılagelen mecazi ifadelere/deyimlere, atasözlerine ve terimlere tam anlamıyla vakıf olmalı, söz konusu ifadelerin kesiştiği ve ayrıştığı noktaların künhüne muttali olabilmeli ve nihayetinde dilin bütün nüanslarına nüfuz edebilmelidir. Ancak bu gibi donanımları olan mütercimlerin tercümelerinin güvenilir olduğu söylenebilir.
Bizi deyimlere yönelten temel neden, Kur’an meallerinde gördüğümüz bu yöndeki eksiklikler/hatalardır. Öyle ki bu eksiklikler/hatalar süreç içerisinde hiç sorgulanmadıkları ve bir eleştiriye tabi tutulmadıkları için, artık bugün kesin doğrular olarak kabul görmektedirler. Galatımeşhur olmuş bu eksiklik ve yanlışlıklar zihinlerde bir soru işaretine de neden olmamakta ve ilahi hakikatlerin anlatıldığı, Allah’a ait sözler olarak algılanmaktadırlar.
Mesela
“odun hamalı”,
“basımın saçı tutuştu”,
“kemik gevşedi bende”,
“kazıklar sahibi”,
“kulakları üzerine ağırlık vurduk”
gibi ifadelerin Türkçe konuşan bir insanın zihninde inşa ettiği anlamlar ile bunların orijinallerinin muhatabına ulaştırmak istediği anlamların örtüştüğünü savunmak mümkün değildir. Fakat Türkçe meallerde sık sık karsımıza çıkan bu tür ifadeler, her ne hikmetse – sırf meallerde yer aldıkları için olsa gerek – yanlış olabilecekleri hiç düşünülmeden genel geçer doğrular olarak algılanmaktadırlar.
Oysa gerek yukarıda sıraladığımız ve gerekse tezimize konu olan bu tür anlatımların doğru olduklarını kabul etmek bir yana, anlamlı birer ifade olduklarını söylemek bile çok zordur.
Bu ve benzeri deyimsel ifadelerin anlasılabilmesi için, kadim Arap kültür ve literatüründeki tarihsel arka planlarına, buradan hareketle de anlamlarına ulaşmak gerekmektedir.
Böyle bir çalısma yapıldığı zaman;
“odun hamalı” diye tercüme edilen “ hammalete’l hatab ” (Mesed 4)ın “ igrenç söylentilerin tasıyıcısı kadın ”, “dedikoducu kadın” ;
Böyle bir çalısma yapıldığı zaman;
“odun hamalı” diye tercüme edilen “ hammalete’l hatab ” (Mesed 4)ın “ igrenç söylentilerin tasıyıcısı kadın ”, “dedikoducu kadın” ;
“başımın saçı tutuştu” seklinde tercüme edilen “vesteelerre’su seyben” (Meryem 4)in “saçlarım ağardı” ;
“kemik gevşedi bende” şeklinde tercüme edilen “vehene’l azmu minni” (Meryem 4)nin “yaşlandım”
“kazıklar sahibi” olarak tercüme edilen “zü’l evtad” (Sad 12, Fecr 10) ın “payidar mülk sahibi”, “sarsılmaz bir saltanat sahibi” ;
“kulakları üzerine agırlık vurduk” diye tercüme edilen “darabna ala azanihim” (Kehf 11) in “onları uyuttuk”, “ağır bir uykuya daldırdık” anlamlarına geldigi görülecektir.
Meseleyi daha iyi açıklayabilmek için Türkçe bir deyimin Arapça’ya çevirisini denemekte yarar var:
Türkçe’de ; “gönül vermiş, asık olmuş, tutulmuş” birinin durumunu anlatmak için özlü bir şekilde “abayı yaktı/yakmış” deyimini kullanırız. Bu deyimi Türkçe’den Arapça’ya tercüme eden kisi, eğer bunun Türk kültür ve geleneğindeki anlamını bilmiyorsa, muhtemelen “hareke’l aba” şeklinde literal olarak tercüme edecek, fakat bu tercüme hiçbir şekilde “abayı yakmak” ifadesinin mesajını/özünü yansıtmayacaktır. Zira “hareke’l aba” seklindeki ibare, Arabın zihninde somut anlamdaki bir aba yakma olayını canlandıracaktır. Eğer mütercim “abayı yakmak” ibaresinin deyim olduğunu ve Türkçe konuşan bir insan için ne anlama geldiğini biliyorsa o zaman mezkur ibareyi muhtemelen “segefe/segife veya asike” seklinde tercüme edecek ve bunu bir Arap için de anlamlı bir ibare haline getirecektir ki doğrusu da böyledir.
Bazı Örnekler
Bazı Örnekler
HÛD - 92 vettehaztumûhu verâekum zıhriyyâ(zıhriyyen)
Dedi: "Ey toplumum! Sizce kabilem Allah'tan daha mı güçlü ve onurlu! Allah'ı arkanıza atıp dışlanmış hale getirdiniz. Rabbim, yapıp ettiklerinizi çepeçevre kuşatmıştır."
Metin ve Yorum: Onu unuttunuz; kulak ardı edilen değersiz, itibar edilmez şeyler
konumuna indirgediniz.
Öneriler:
-Ondan yüz çevirdiniz.
-Ona sırt çevirdiniz.
-Onu kulak ardı ettiniz.
***
TEVBE :38 issâkaltum ilâl ard(ardı)
Ey iman sahipleri! Size ne oldu ki, "Allah yolunda seferber olun" denilince yere çakılıp kaldınız. Âhiretten vazgeçip iğreti hayata mı razı oldunuz? O iğeti hayatın nimeti âhiret yanında pek azdır.
Metin ve Yorum:
Gevseyip tembellestiniz.
...
Anlamı söyledir: Dünyaya ve sehvetlerinize yönelerek seferin/savasın
zorluklarından ve sıkıntılarından ikrah ettiniz ... Araf:176 da bu ayetin
benzeridir.
Öneriler:
-Dünyaya tamah edip isi ağırdan aldınız.
-Dünya nimetlerine meyledip ayak sürüdünüz.
-Dünya nimetlerini tercih ederek isteksizce davrandınız.
***
ŞU’ARÂ:215, HİCR:88, İSRÂ:24 Vahfıd cenâhake , Vahfıd lehumâ cenâhaz
Müminlerin sana uyanlarına kanadını indir.
Sakın, onlardan bazı çiftlere verdiğimiz nimet ve zevklere gözlerini dikme. Onlar için tasalanma da. Müminler için kanadını indir sen!
Rahmetten yerlere eğilme kanadını onlar için indir ve de ki: "Rabbim, merhametli davran onlara, tıpkı küçüklüğümde beni koruyup büyüttükleri gibi."
Metin ve Yorum:
Kuş, konmak istediginde kanatlarını indirir, uçmak için çırpındıgında ise kanatlarını açar /gerer/kaldırır. Konma esnasında kanatlarını indirmesi, tevazu ve şefkat/merhamet için mesel yapılmıştır. Kanat güç birimidir. Tıpkı bizlerin motor gücünü “beygir” benzetmemiz gibi.
Öneriler:
-Kol kanat ger.
-Alçakgönüllü ol vb.
-Bütün gücünü sergile vb.
***
A’RÂF:176 ahlede ilel ardı
Dileseydik onu, o ayetlerle yüceltirdik. Ama o, yere saplandı, iğreti arzularına uydu. Onun durumu şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan dilini sarkıtarak solur, kendi haline bıraksan dilini sarkıtarak solur. Ayetlerimizi yalanlayan toplumun örneği işte budur. Bu hikayeyi anlat ki düşünüp taşınabilsinler.
Metin ve Yorum:
Dünya’ ya yöneldi ve ona ragbet etti. Sefalete yöneldi anlamına geldigi
(de) söylenir.
Öneriler:
-Kendini dünyaya adadı/adamıştı.
-Dünyaya meyletti.
-Dünyaya kazık çakacakmış gibi yasadı.
-Dünyayı ahirete yeğledi. vb.
***
NAHL:112 fe ezâkahallâhu libâsel cûi vel havfi
Allah, şu ülkeyi / medeniyeti de örnek vermiştir: Güvenli, mutlu, huzurlu idi; rızkı her yandan bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler de Allah kendilerine, sanayi olarak ürettikleri şeyler yüzünden açlık ve korku elbisesini/birlikteliğini/karmaşasını tattırdı.
Metin ve Yorum:
Zake/tattırma kelimesinin (Araplar tarafından); insanlara dokunan bela ve sıkıntılar için kullanımı fazlasıyla yaygınlaştığı için adeta hakiki (ağızla bir şeyin tadına bakma) anlamıyla kullanılır olmuştur. Nitekim “zake fülanûn elbe’se veddarre” falanca, sıkıntı ve zarar tattı, “ezakehûl azebe” azabı onlara tattırdı (seklinde sözler) söylüyorlardı.
Öneriler:
-Kuşatıcı bir açlık ve korku felaketi tattırdı.
-Onları, açlık ve korku felaketiyle (çepeçevre) kuşattı.
***
HUCURÂT:11 bi’sel ismul fusûku
Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin! Olabilir ki, alay ettikleri topluluk kendilerinden hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Alay ettikleri, kendilerinden hayırlı olabilir. Öz benliklerinizi ayıplamayın/kendi nefislerinizde ayıplar aramayın; birbinize lakaplar yakıştırmayın. İmandan sonra sapıklıkla adlanmak ne kötü şeydir! Kim ki tövbe etmez, işte böyleleri zalimlerdir.
Metin ve Yorum:
Burada (isim kelimesi) nam, vasıf gibi anlamlara gelir. Arapların şu sözlerinde olduğu gibi : “O, halk arasında cömertlikle yahut pintilikle nam (isim) salmıştır”.
Öneriler:
-Ne kadarda kötü bir nam
-Ne kadar da kötü bir vasıf vb.
***
Emeğinize sağlık, çok faydalı bir paylaşım.
YanıtlaSil