18 Temmuz 2013 Perşembe

Mağduriyet. Bir Ankara Fantezisi!




Şahane bir Mayıs ayı geçmişti iktidara göre! Nükleer santraller, havaalanı-köprü inşaatları yapılırken, IMF’e borçlar kapatılmışken bu eylemler de nereden çıkmıştı böyle?
Şuralardan olabilir mi?
1 Mayıs 2013: İstanbul’un biber gazına bulanması ve 1 Mayıs kutlamalarının artık Taksim’de yapılmayacağının Başbakan tarafından “Gitsinler Kazlıçeşme’ye!” şeklinde özlü bir şekilde ilanı.

11 Mayıs 2013: İnönü’ye veda maçı öncesi Beşiktaş’ta Çarşı’ya biber gazı ile müdahale ve polisin havaya ateş açması sonucu çıkan olaylar.


12 Mayıs 2013: “Geliyorum.” diye diye gelen Reyhanlı Katliamı’nda resmi rakamlara göre 53 kişinin, Başbakan’a göre ise 53 sünni vatandaşın şehit olması. Katliam sonrasında basında büyük bir karartmaya gidilerek acılı insanlara ekranlar tamamen kapatılırken bazı yandaş gazetecilerin matemdeki insanlarla ilgili akla-vicdana sığmaz hakaret ve ithamlarına çarşaf çarşaf yer verilmesi.


13 Mayıs 2013: Fenerbahçe- Galatasaray maçı sonrası bir taraftarın bıçaklanarak öldürülmesi ve 3 Temmuz süreci sonrası iyice artan gerilimin açığa çıkmasıyla yaşanan olaylar.


20 Mayıs 2013: Karşı koyanlara defalarca biber gazı ve tazyikli suyla saldırıldıktan sonra Türkiye sinemasının en değerli mekanı Emek Sineması’nın barbar, vandal ya da çapulcu olmayan bir kısım elit insan tarafından hunharca olmayan bir şekilde AVM yapılmak maksadıyla yıkılışı!


22 Mayıs 2013: Ankara’da Kurtuluş metro durağında “Sayın yolcularımız lütfen ahlak kurallarına uygun hareket ediniz.” anonsu ve sonrasında başbakanın Dolmabahçe’de vapura binenlerin hal ve davranışlarını beğenmediğini ifade ederek anonsu desteklemesi.


28 Mayıs 2013: Alkol yasasının kabulü: Yasanın tüketiciye yönelik getirdiği pek çok sınırlamanın yanı sıra üretim hariç neredeyse diğer her şeyi yasaklama amaçlı maddeleriyle önümüzdeki yıl büyük ihtimalle pek çok kafe, restoran, tekel bayii ve üretici firmanın kapanarak, pek çok sektör çalışanının işsiz kalmasına neden olacak olması.


28 Mayıs 2013: Başbakan’ın meclis grubunda yaptığı ‘İki ayyaş!’ açıklaması. (İki ayyaştan kasıt Türkiye’nin kurucu liderleri değildi belki de, ama algı öyle oluştu.)


29 Mayıs 2013: Başbakan’ın Gezi Parkı’na kışla yapılmasına engel olmak isteyenlere yönelik olarak “Siz ne yaparsanız yapın. Oraya Topçu Kışlası yapılacak. Karar verildi. Bitti.” şeklindeki vecd halinde yaptığı bir başka açıklama.


29 Mayıs 2013: Üçüncü köprüye büyük törenlerle ve göstere göstere bu topraklarda yaşayan Alevilerin hassasiyetleri hiçe sayılarak Yavuz Sultan Selim adının verilmesi.


31 Mayıs 2013: Mahkemeden Topçu Kışlası’na yürütmeyi durdurma kararı çıkmasına karşın polisin gençlere acımasızca saldırısı ve ardından polisin halkın üstüne 500 bin tondan fazla biber gazı atmasıyla devam edecek olan destansı saldırısının başlaması!…
Bütün bunlar 11.5 yıllık bir iktidarın sadece bir ayında oldu.

Bir aya sığan bütün bu olan bitenin içinde Faiz Lobisi, Dış Mihraklar, BBC terör örgütü, Soros, Masonlar, Yahudi Diasporası, Alman Ergenekon’u, intergalaktik güçler, bazı dizi oyuncuları, CNN, Otpor nereden nasıl görülür bilemeyiz.
Otuz günlük bir zaman dilimi yerine sadece bir güne bakalım bir de.

Sadece 12 Temmuz 2013 tarihinde olan bitenlerin bir bölümüne mesela:


-SGK tek kullanımlık tıbbi malzemelerin birden fazla kez kullanılmasına dair yeni düzenleme yaptı.
-Kaçma şüphesi yok denilerek serbest bırakılan Palalı,Fas’a kaçtı.
-3. Köprü’nün yanlış yere yapıldığı, binlerce ağacın boş yere kesildiği ortaya çıktı. İmar planları iptal edildi.
-Üsküdar’da kazı sırasında doğal gaz patlaması oldu.
-SBS sonuçları yanlış açıklandı.
- Bankalara “Aldığın dövizleri ne yaptın?” sorusu soruluyor.
-62 yaşındaki mimar, poliste çırılçıplak soyularak arandı.
-Eskişehir’de sivil şahıslar tarafından sopalarla dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın öldürüldüğü anlara dair Mobese kayıtları silindi.
-Kocamustafapaşa forumuna eli bıçaklı kişiler saldırdı ve tehditler yağdırdı.
-Basketbol Milli Takımı’na doping yaptığı saptanarak 20 maç ceza alan basketçi kaptan yapıldı.
-Hatay’da Ali İsmail’in cenazesi sonrası gece geç saatlere kadar biber gazlı müdahale….
Bir toplumda aylık ya da günlük zaman dilimi içerisinde yukarıdakilere benzer şeyler yaşayan çeşitli kesimlerden insanlarda birtakım ortak duygular oluşması ve bu ortak duyguların zaman içinde bu olaylardan sorumlu tutulan kişi ve gruplara dönük birtakım ortak davranışlara dönüşmesi kaçınılmazdır.
Bir ayda ya da bir günde olanların içinde hiç ‘kendi’ni aramaksızın sürekli mağduriyet hissi içinde ‘kendi’ dışındaki herşeyi sorumlu ilan etmek ise çok derde deva olmayan bir rasyonalizasyon biçimi.
Biteviye böyle bir savunma halini yaşamak terkisine doğal olarak şüphe ve kuruntuyu da alacağı için bir labirentin içinde çaresizce dönenip durmak kadar yorucu ve çıkışsız bir çaba ayrıca.
Arzu ve isteklerin bitmek bilmez yayılımı ketlendiğinde homurdanarak söylenmeye başlamak, geçmişte yaşanılan zorluklardan ağlanarak söz açarak ketlenmeden kaynaklanan geçici sıkıntıyı pansumanlamak, bu tutumu giderek bir ayin ritüeli içinde tekrarlamaya başlamak sorunu aynı şekilde yeniden üretip o sorunun bağımlısı olmanın da bir yolu aynı zamanda.
Bu tutumu takınanların gösterdikleri toplu tavrın giderek realite sınırlarını aşarak bir toplumsal patoloji boyutuna sıçramasıyla birlikte ise resmin dışarıdan görünümü oldukça hazinleşiyor.
Sürekli mağduriyetten söz etmek son tahlilde “Ben her zaman haklıyım.” demek değil midir?
“Hep haklıydım. Hep haklıyım. Haklı değilmişim gibi gözüktüğümde de mutlaka durumumu açıklayacak haklı sebeplerim vardır ve olacaktır.”
Yeryüzünde her tutum ve tavırda haklı olmak ya da olası eleştirilere karşı haklı çıkma gayreti içinde alesta durarak yeni kanıtlar, gerekçeler üretmeye hazır olmak kendisini sıradan bir ölümlü olarak görenlerde çok sık rastlanan bir davranış değil.
Sıradan ölümlülerde ‘vicdan’ adlı başka bir ruhsal müessese var, daha sık rastlanan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder