Pek çok insan, düşünür, hatta bazı alimler Allah’ın insanların rızkını kendi üzerine almasını “onların rızıklarını yaratmak” şeklinde değil de sanki “dünya üzerindeki tüm canlıların rızıklarını onların ayaklarına götürmek” şeklinde anlamış ve bu nedenle yanlış algılama ve inanışlara sebep olmuşlardır.
Oysa Allah evrende her şeyi yarattığı gibi rızkı da yaratmış ve yine her şeyi birtakım sebeplere bağladığı gibi rızkın kazanılmasını da insanın emeğine, çalışmasına ve özgür iradesini kullanması gibi bir takım sebeplere bağlamıştır. Allah’ın evrende var ettiği sebeplere sünnetulah yani “Allah’ın adetleri, yasaları” denir. Ve bu yasalara uyulmadan herhangi bir şey beklemek adetullaha aykırı olduğundan onun izni olmadan bu şeylerin gerçekleşmesi mümkün değildir.
Allah'ın izni ifadesinin, O'nun ilkesiz ve rastgele dilemesi anlamına gelmediği, bilakis toprak ve bitkisi ile ilgili temel yasasına işaret ettiği ortaya çıkmaktadır.
Yani; Tarlaya buğday ekmeden ürün beklenilmez. Çalışmadan, emek harcamadan üretmeden kazanılmaz.
Eğer ayetin ifade ettiği mana bu şekilde olmasaydı o zaman hiç kimsenin çalışmasına gerek kalmaz, herkes evinde oturur ve “Allah’ım nasılsa benim ölmemem için gerekli rızkı üstlenmişsin o halde ben kılımı bile kıpırdatmadan evde oturuyorum, bana yarattığın rızkı getirip ağzımın içine yerleştirmek de sana aittir” derdi.
Hâlbuki herkesin malumudur ki rızık ile emek arasında sebepsel bir bağ vardır. Ve rızkımızı kazanmak için üzerimize düşen bu sebeplere riayet ederek çalışmaktır.
Bu işin birinci boyutu… İkinci boyutu ise kendi üzerimize düşeni yaptıktan sonra rızkımızı kazanmak konusunda karşılaşabileceğimiz engellerdir ki dünya üzerindeki açlığın bence temel nedeni budur.
Farz edelim ki biri çok zengin olan varlıklı bir başkasını yakaladı, ellerini ve kollarını bağlayarak bir bodruma hapsetti ve günlerce hiç yemek vermedi. Bu adam vücuttaki bazı mekanizmalar sayesinde (su içebildiğini varsayarsak) 20-30 belki 40 gün daha yaşayacaktır ama sonra? Sonra açlıktan ölecektir.
Şimdi bu adamın ölmesinin nedeni Allah’ın ona yeterince rızık yaratmaması mıdır? Adamın katili kimdir?
Allah Kur’anda canlıların rızıklarını yaratacağının sözünü üzerine almıştır ve söz verdiği gibi de tüm canlılara yetecek kadar rızık yaratmıştır. O halde bu adamın ölmesinin nedeni Allah’a atfedilerek “rızıksızlıktan öldü” şeklinde yorumlanabilir mi? Zira örnekteki adam rızıksızlıktan değil, bir diğer insanın kötülüğünden ölmüş, yani cinayete kurban gitmiştir.
Maalesef Afrika’daki insanların durumu da bundan farklı değildir. Afrika da ya da başka bir yerde açlıktan ölen insanların tümünün vebali hepimizin üzerindedir.
Onlara, “Allah’ın size lütfettiği rızıklardan dağıtın!” dendiğinden, nankörlüğe sapanlar, iman edenlere şöyle derler: “Allah’ın, dilediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz açık bir sapıklık içindesiniz, hepsi bu.” (Yasin, 47)
Üçüncü boyut ise Allah'ın dilemesi müstesna ifadesi …
“Yeryüzünde var olan herşeyi ve koyduğu fiziki yasalara/emre uyarak denizde seyreden gemileri size boyun eğdirenin Allah olduğunu görmüyor musun? Ve gök cisimlerini kendi izni olmadıkça yeryüzüne düşmemeleri için, yerlerinde, yörüngelerinde tutanın O olduğunu görmüyor musun? Muhakkak ki Allah, insanlara karşı çok yumuşak ve merhamet sahibidir.” Hacc 65
Onlar, şüphesiz Allah'ın dilediği kimseye rızkı serdiğini ve ölçülendirdiğini de mi görmediler? Şüphesiz bunda iman edecek bir kavim için âyetler vardır. Rum 37
Burada ekonomik değerlerin Allah tarafından ayarlandığı; daralttığında kimsenin ümitsizliğe düşmemesi, bollaştırdığı zamanda da kimsenin şımarmaması gerektiği bildirilmektedir. Nitekim bu husus Zuhruf Sûresinde şöyle açıklanmış idi.
Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Şu basit hayatta [dünya hayatında]onların geçimliklerini aralarında Biz paylaştırdık Biz, Birbirlerine işlerini gördürsünler diye Biz onların bir kısmını bir kısmının üzerine derecelerle yükselttik. Ve Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. (Zuhruf: 32)
Allah'ın dilemesi müstesna ifadesi, Allah'ın dilediğini yapmaya muktedir olduğu, her şeyin nihai kararını ancak Allah'ın vereceği, Allah'ın kimseden izin almayacağı ve kimseye hesap vermeyeceği anlamına gelen kısa ve kalıplaşmış bir ifadedir.
Dördüncü boyut olarak "Rızk" kavramın bir tür bağış anlamını içerdiğini anlıyoruz. Kralın ordusuna verdiği rızk gibi. Nitekim kralın ordusu için verdiği maaşa "rezkat" denir. Bu ifade genellikle yiyecek anlamında kullanılır. Şu ayette olduğu gibi:
"Onların yiyeceği (rızkı), giyeceği� çocuk kendisinin olana aittir." (Bakara, 23)
Bu ayette "giyecek" rızk olarak nitelendirilmemiştir.
Sonra kavramın anlamı biraz daha genişlemiş ve insanla ilgili her türlü yiyecek "rızk" olarak nitelendirilmiştir. Adeta şans ve talih türünden; verenin kim olduğu bilinmese de bir bağış olarak algılanmıştır. Bir süre sonra daha da genellik kazanmış ve insana yararı dokunan her şeyi kapsayacak şekilde algılanmıştır. Bunların yiyecek türünden olması şart değildir. Mal, makam, aşiret, yoldaşlar, güzellik ve bilgi gibi. Nitekim yüce Allah bir ayette şöyle buyurmuştur:
"Yoksa sen onlardan haraç mı istiyorsun? İşte Rablerinin haracı daha hayırlıdır. O, rızk verenlerin en hayırlısıdır." (Mü'minun, 72)
Bir diğer ayette Şuayb peygamberin diliyle şöyle buyuruyor:
"Dedi ki: Ey kavmim görüşünüz nedir söyler misiniz? Ya ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve o da beni kendisinden güzel bir rızk ile rızıklandırmışsa?" (Hûd, 88)
Burada kastedilen peygamberlik ve bilgidir. Konuyla ilgili birçok ayet örnek gösterilebilir.
"Hiç şüphesiz, rızk veren O, metin kuvvet sahibi olan Allah'tır." (Zariyat, 58) ayeti belirleyici sınırlandırıcı ifade tarzıyla sırasıyla şu hususları ifade etmektedir:
Birincisi: Rızk, özü ve gerçeği itibariyle Allah'tan başkasına nispet edilmez. Gerçi aşağıdaki ayetlerde olduğu gibi bazı yerlerde rızk O'ndan başkasına da nispet edilmiştir: "Allah rızk verenlerin en hayırlısıdır." (Cuma, 11)Bu ayette rızk verenlerden söz edilmiş ve yüce Allah'ın onların en hayırlıları olduğu vurgulanmıştır. "bunlarla onları rızıklandırıp giydirin." (Nisâ, 5) Ancak bu tür ifadelerde de dolaylı nispete işaret edilmiştir. Nitekim mülk ve izzet de Allah'ındır. Ama O'nun bağışı ve izniyle başkaları da bunlara sahip olurlar. Şu halde rızk veren O'dur, başkaları değil.
İkincisi: İnsanların varlıklarını sürdürmek için yararlandıkları ve elde ettikleri hayırlar onların rızıklarıdır ve onları veren yüce Allah'tır. Sayısı oldukça kabarık olan rızk ayetlerinin yanı sıra diğer birçok ayet buna delalet etmektedir. Yaratma, emir, hüküm, mülk, irade, tedbir ve hayır gibi olguların sırf Allah'ın tekelinde olduğunu belirten ayetler gibi.
Üçüncüsü: İnsanların haram yollardan yararlandıkları şeyler, günaha sebep oluşturdukları için yüce Allah'a nispet edilmezler. Çünkü yüce Allah, günahın teşri açısından kendisine nispet edilmesini reddetmiştir. Yüce Allah konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor: "De ki: Şüphesiz Allah, çirkin hayâsızlıkları emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?" (A'râf, 28) "Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı... emreder... Çirkin utanmazlıklardan... sakındırır." (Nahl, 90) Yüce Allah, bir şeyi emredip sonra onu nehyetmekten veya bir şeyi nehyedip sonra insanlara yönelik rızkını ona hasretmekten münezzehtir.
Konuya değişik bir açıdan yaklaşacak olursak: Rızık, hayır nitelikli ilahi bir bağıştır. Dolayısıyla Allah'ın kullarına yönelik rahmetidir. Bilindiği gibi iki türlü rahmet vardır. Biri geneldir ve mü'min-kâfir, takva sahibi-günahkar, insan-insan olmayan tüm yaratılmışları kapsamına alır. Ötekisi özeldir ve mutluluk yolunda gerçekleşir. İman, takva ve cennet gibi. Aynı şekilde rızkın da genel bir türü vardır. Bu, genel nitellikli ilahi bağıştır ve tüm varlıklara varlıklarını korumaları ve sürdürmeleri için sunulmuştur. Rızkın diğer bir türü de özel niteliklidir ve bu da helal dairesinde gerçekleşir.
Genel rahmet ve genel rızık önceden yazılmış ve ilahi öntasarım kapsamında takdir edilmiştir. Yüce Allah konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor: "Her şeyi yaratmış ve onu belli bir düzen içinde takdir etmiştir."(Furkan, 2)Aynı şekilde özel nitelikli rahmet ve rızık da önceden yazılmış ve ilahi öntasarım kapsamında takdir edilmiştir. Nitekim -özel nitelikli rahmet olan- hidayet de yasama (teşri) nitelikli olarak önceden yazılmış ve tasarlanmıştır. Mü'min-kâfir tüm insanlara yönelik olarak. Peygamberler bunun için gönderilmiş, kitaplar bunun için indirilmiştir. Konuyla ilgili olarak yüce Allah şöyle buyuruyor: "Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım. Ben onlardan bir rızık istemiyorum ve onların beni doyurup-beslemeleri-ni de istemiyorum. Hiç şüphesiz rızık veren O, metin kuvvet sahibi olan Allah'tır." (Zariyat, 58) "Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi emretti." (İsrâ, 23) Şu halde hidayet üzere olmayı gerektiren ve ona bağlı olarak anlam kazanan ibadet, yasama nitelikli olarak tasarlanmış, takdir edilmiştir.
Aynı şekilde -helal dairesine özgü bir husus olan- özel nitelikli rızık da tasarlanmış ve önceden takdir edilmiştir. Bu hususla ilgili olarak yüce Allah şöyle buyuruyor: "Çocuklarını hiçbir bilgiye dayanmaksızın akılsızca öldürenler ile Allah'a karşı yalan yere iftira düzüp Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiklerini haram kılanlar elbette hüsrana uğramışlardır. Onlar, gerçekten şaşırıp sapmışlardır ve doğru yolu bulamamışlardır." (En'âm, 140)
"Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler."(Nahl, 71)
Görüldüğü gibi, yukarıda sunduğumuz iki ayet, kesin mutlak ifadelidirler. Kâfir-mü'min, helalden rızıklanan ve haramdan rızıklanan herkesi kapsamaktadır.
Şunu da kesin olarak bilmek gerekir: Rızık, anlamını açıklarken de vurguladığımız gibi, ilahi bağıştan belli bir oranda yararlanılan şeydir. Dolayısıyla, kendisine çok mal verilmiş olup, bunun ancak az bir kısmını yiyen kimsenin rızkı, sadece yediği kısımdır. Geri kalan fazlalık ancak veriliş açısından rızık sayılır yeme açısından değil. Şu halde rızkın bolluğu veya azlığı malın çokluğu veya azlığı, demek değildir. " Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. Bunların tümü apaçık bir kitapta yazılıdır." (Hûd, 6) ayetini tefsir ederken, rızık kavramıyla ilgili tamamlayıcı açıklamalar sunacağız.
Şimdi yeniden konumuza dönüyor ve "Sen, dilediğine hesapsız rızık verirsin." ifadesiyle ilgili olarak diyoruz ki: Rızkın hesapsız olarak tanımlanması, rızkın yüce Allah'tan oluşuna ve rızıklananların durumuna göre karşılıksız ve hak edişsiz olarak sunulmuş olmasına yönelik bir işarettir. Çünkü canlıların sahip oldukları yetenekler veya talep etme veya benzeri şeyler bütünüyle Allah'ın mülküdür. O halde bunlardan hiçbirisi O'nun bu bağışına karşılık sözkonusu edilemez. Bu yüzden Yüce Allah'ın rızkı hesapsızdır.
"Hiç şüphesiz, biz her şeyi bir ölçü ile yarattık." (Kamer, 49)"Kim Allah'tan korkup-sakı-nırsa, Allah ona bir çıkış yolu gösterir; ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir. Allah, her şey için bir ölçü kılmıştır." (Talak, 2-3) Rızık yüce Allah tarafından canlılara sunulan karşılıksız bir bağıştır ve fakat yüce Allah'ın iradesi doğrultusunda takdir edilip bir ölçüye konulmuştur.
Rızıkla ilgili bir hesabın olmayışının takdirle irtibatlandırılması, yâni rızkın sınırsız ve ölçüsüz olması şeklindeki bir değerlendirme aşağıdaki ölçüyle ilgili ayetlerle bağdaşmıyor: "
Alemlerin Rabbi olan Allah’ın, insanlığa bir lutfu, bir hediyesi, bir ikramı olan Kuran’la hayatımızı inşa etmek, buna iman ve gayret eden mü’minler olmak, bununla insanlığa ŞAHİTLER olarak yaşamak ve bu hal üzere ölmek duamızdır.
Allah’ın yeryüzündeki Şahitlerine selam olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder