24 Aralık 2012 Pazartesi

MÜNAFIKLIK NEDİR ?


İKİYÜZLÜLERİN ALLAH'I ALDATMASI:

Aslında Allah'ı aldatmak, aklen de naklen de imkânsızdır. O nedenle, "Allah'ı aldatmak" ifadesiyle, "kamuyu ve Elçi'yi aldatmak" kast edilmiştir. Bununla ilgi Kur'ân'da örnekler mevcuttur:

(Fetih: 10) Şüphesiz, şu, sana beyat eden [bağlılık yemini eden] kimseler, ancak Allah'a beyat etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. O nedenle, kim sözünden dönerse, artık sadece kendisi aleyhine olmak üzere dönmüştür. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse, Allah ona hemen büyük bir ödülü verecektir.

(Enfâl: 41) Yine, biliniz ki, eğer siz Allah'a iman etmiş, hakk ile bâtılın ayrıldığı o gün; iki ordunun karşı karşıya geldiği o gün [Bedir Günü], kulumuza indirdiğimiz Âyetlere iman etmiş iseniz, biliniz ki, herhangi bir şeyden ganimetleştirdiklerimiz; artık onun beşte-biri, Allah, Elçi, yakınlığı olanlar [savaşan gaziler], yetimler, miskinler ve yolda kalmışlar içindir. Ve Allah, her şeye güç yetirendir.

(Ahzâb: 57) Şüphesiz Allah'a ve Elçisi'ne eziyet verenler; Allah onlara dünyada ve âhirette lânet etmiştir. Ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.

Âyette zikredilen ikiyüzlülerin, Allah'ı ve iman edenleri aldatması konusuna gelince, bu, şu şekillerde söz konusu olmaktadır:

Bunlar çevrelerinde mü'min gözükerek itibar görmek suretiyle. 
Rasûlullah ve mü'minlerden sırlar çalmak suretiyle. 
Kâfirlere uygulanacak yasalardan kendilerini korumak suretiyle. 
Savaş ganimetlerinden pay almak suretiyle. 
Dini; maddî ve manevî çıkarlarına âlet etmek suretiyle.

İkiyüzlülerin kendilerini aldatması ise, bu suçları nedeniyle, onlara verilecek cezanın artırılmasıdır. Bu sebeple, onlar gerçekte, sadece kendilerini aldatmış olurlar. Ayrıca Allah onların her türlü planlarını tersine çevirir. Onların düzenleri hakkında bilgi verir. Bu hususta şu Âyetler yeteri kadar açıktır:

(Nisâ: 142) Şüphesiz ki münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki O, onların aldatıcısıdır. Ve onlar, salâta kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve Allah'ı ancak, pek az olarak anarlar.

(Âl-i İmrân: 54) Ve onlar kötü plan yaptılar, Allah da kötü plan yaptı [onların kötü planlarını boşa çıkardı]. Ve Allah, plancıların [kötü planları boşa çıkaranların] en hayırlısıdır.

(Târık: 15–16) Şüphesiz onlar, oldukça tuzak kuruyorlar. Ben de bir tuzak kurarım [onları cezalandırırım].

(Neml: 50) Ve onlar böyle bir tuzak kurdular, şüphesiz Biz de onların farkında olmadığı bir tuzak kurduk [bir ceza ile cezalandırdık].

(Mâide: 33) Allah ve Rasûlü'ne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların karşılığı, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama/arka arkaya kesilmesi, ya da yeryüzünden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için dünyada bir zillettir. Âhirette de onlar için büyük bir azap vardır.

13. Âyetteki, İnsanların inandığı gibi inanın ifadesindeki insanlar sözcüğü ile kimlerin kastedildiğini anlamak için biraz fikir yürütmek gerekir.
Âyetteki, النّاس - en-nâs sözcüğünün başındaki ال - el takısı, "ahd-i hâricî" anlamına alınırsa, "Elçi ve o'nunla beraber olan kişilerin iman ettikleri gibi iman edin" anlamına ulaşılır. Öyleyse buradaki insanlar, "Peygamber ve o'nunla birlikte inanmış olan insanlar"dır.
15. Âyette, Allah, onlarla alay eder ve tuğyanları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir buyrulmuştur ki bundan, "Allah'ın onları cezalandırması"nı anlamak durumundayız. Buna, belağat ilminde müşâkele sanatı denir. Daha önce müşâkele sanatından bahsetmiştik.[87–05] Tebyînu'l-Kur’ân; c.2, s.198.

(Şûrâ: 40) Ve bir kötülüğün cezası, onun gibi bir kötülüktür. Ama kim affeder ve düzeltirse artık onun ücreti Allah'a aittir. Şüphesiz ki O, zalimleri sevmez.

(Bakara: 194) Harâm ay [dokunulmazlık ayı], haram aya karşılıktır. Ve bütün haramlar [dokunulmazlıklar; bağlayıcı hükümler], kısastır [birbirine karşılıktır]. O hâlde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının aynıyla saldırın. Ve Allah'a takvâlı davranın. Ve bilin ki Allah, takvâ sahipleriyle beraberdir.

(Tövbe: 79) O kişiler [yüz dönenler], mü'minlerden, sadakalardan kendi gönülleriyle bağışta bulunanlara ve güçlerinin yettiğinden fazlasını bulamayanlara dil uzatan, sonra da onlarla alay eden kimselerdir. Allah, onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için çok acıklı bir azap vardır.

(En'âm: 33) Biz onların söylediklerinin seni mutlaka üzdüğünü elbette biliyoruz. Ama onlar aslında seni yalanlamıyorlar; ama o zalimler Allah'ın Âyetlerini bile bile inkâr ediyorlar.

(Tövbe: 65) Ve eğer onlara sorsaydın, kesinlikle "Biz sadece dalmıştık, oyun oynuyorduk" diyecekler. De ki: "Allah, Âyetleri ve Elçisi ile mi alay ediyordunuz?"

(Mutaffifîn: 29–36) Şüphesiz suç işleyen o kimseler, inanan kimselerden bir kısmına gülüyorlardı. Onlara uğradıkları zaman da birbirlerine kaş-göz işareti yapıyorlardı. Kendi yakınlarına döndükleri zaman da zevklenenler olarak dönüyorlardı. Ve onları [mü'minleri] gördükleri zaman, "Şüphesiz işte bunlar, kesinlikle sapıklardır" diyorlardı. Hâlbuki onlar [mü'minler], bunların [suç işleyenlerin] üzerine bekçi olarak gönderilmemişlerdi. İşte bugün de inanmış kimseler, koltuklar üzerinde "bu kâfirler işleye geldiklerinin cezasını buldular mı?" diye bakarak, kâfirlere gülecek.

Buradaki alayı, kıyâmet günündeki alay olarak anlamak da mümkündür.

Bu Âyetlerde insanlar, "münafık" olarak nitelenmektedir. İlk kez geçmesi sebebiyle bu kavramla ilgili kısa bir bilgi sunmak yararlı olur:

NİFAK-MÜNAFIK: 
منافق - münâfıq sözcüğü, "yer altındaki ev, barınak, in" anlamına gelen نفق - nefeqa sözcüğünden gelir. Kertenkele ve yaban faresinin yer altındaki yuvalarına, نفقة - nüfeqa ve نافقة - nâfiqa denir. Yaban faresinin yer altında birden çok yuvası olur; kaçtığı zaman yuvalardan hangisine gittiği bilinmez. O nedenle de yakalanmaz.
Münafığa bu ismin verilmesinin sebebi, onun birden çok inancının olmasıdır. O, bir bakarsın İslâm'a girmiş, bir bakarsın ondan çıkıp başka bir dine girmiştir. [87–06] Lisânu'l-Arab; c.8, s.656-657, “Nfk” mad.

Dini bir terim olarak nifaq, "inanmadığı hâlde çeşitli sebeplerden dolayı ve menfaati icabı kendini Müslüman göstermek; Allah'a, Rasûlü'ne ve mü'minlere düşmanlığını gizlemek" demektir. Bunu yapan kişiye de "münafık" denir.

Âyetten anlaşıldığına göre buradaki münafığın ön plana çıkan özelliği, yükümlülüklerden kolayca sıyrılıp çıkmaya teşebbüs etmesidir. Toplum içinde fesatçı olmaları, akılları sıra Allah'a oyun etmeye çalışmaları, gösterişçi olmaları, salât görevine gönülsüz, üşene üşene katılmaları, döneklikleri, maddî kazanç sağlamak için ahlâk dışı davranışlara başvurmaları, kötü sözlerin Müslümanlar arasında yayılmasını istemeleri, yaptıkları kötülüğe sevinmeleri ve övünmekten hoşlanmaları vs. gibi özellikleri de Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ ve Mâide Sûrelerinde zikredilecektir.

Bu tipler, tüm toplumların her zaman en büyük problemi, belaları olmuşlardır:

(Bakara: 204) İnsanlardan kimi de vardır ki, onun basit yaşam hakkındaki sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Ve o, düşmanlığı en yaman olanıdır.

10. Âyetteki, Onların kalplerinde hastalık vardır da Allah, onlara hastalığı artırdı ifadesindeki hastalık, "onların dünyaya meyledip dünyayı sevmeleri, âhiretten yana gafil olup ondan yüz çevirmeleri"dir. Allah'ın onların hastalığını artırması da, "onları kendi hâllerine bırakması, onlara mühlet verip hemen cezalandırmaması, geçici başarılara kapılıp kötülüklerini sürdürmelerine imkân tanıyarak kalplerini, kulaklarını mühürlemesi ve gözlerini perdelemesidir. Yani, sağlıklı düşünmemeleri, değerlendirme yapmamaları; bunun neticesi olarak da dine-diyanete eğilmemeleridir. "

(Tövbe: 125) Kalplerinde bir hastalık olanlara gelince de; onların da pisliklerinin içine pislik ilave etmiştir. Ve onlar kâfir olarak ölmüşlerdir.

(Hacc: 46) Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki onların, kendisiyle akıl edecekleri kalpleri ve kendisiyle işitecekleri kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur.

(Âl-i İmrân: 166–167) İki topluluğun karşılaştığı günde size dokunan şeyler de Allah'ın izniyledir. Ve mü'minleri bilsin ve münafıklık yapanları bilsin içindir. Ve onlara, "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya savunma yapınız" denilmişti. Onlar, "Biz savaşı bilseydik kesinlikle size uyardık" dediler. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar. Onlar, kalplerinde olmayan şeyleri ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, gizledikleri şeyleri daha iyi bilendir.

(Fetih: 11) A'râbilerden [ağzı laf yapanlardan] geri kalmış olanlar sana yakında, "Mallarımız ve ailelerimiz bizi meşgul etti [alıkoydu]. Hadi Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile" diyeceklerdir. Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: "Allah size bir zarar dilediyse veya bir fayda dilediyse O'na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Bilakis Allah yaptıklarınıza haberdardır."

(Hucurât: 14) Bedeviler/iyi konuşma bilenler, "İnandık" dediler. De ki: "Siz inanmadınız, ama 'Teslim olduk' deyin; inanç henüz kalplerinize girmedi. Eğer Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ederseniz, O, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi size eksiltmez." Gerçekten Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir!

(Nisâ: 145) Şüphesiz ki münafıklar, ateşten, en aşağı tabakadadırlar. Sen de onlara bir yardım edici bulamazsın.

Demek ki münafık, kâfirden daha adi bir insan tipidir.

11–12. Âyetlerde ikiyüzlüler ile ilgili, Onlara, Yeryüzünde kargaşa çıkarmayın denildiğinde de, "Biz ancak düzelten kişileriz" derler. Dikkatli olun! Şüphesiz onlar, kargaşa çıkaranların ta kendileridir, fakat bilincine ermiyorlar şeklinde bilgi verilmiş; kargaşa çıkarıp bozgunculuk yapmalarına rağmen düzeltici olduklarını iddia eden münafıklara karşı uyanık olunması gerektiği bildirilmiştir.

Böylelerini geçmişe hapsetmek yanlış olur. İkiyüzlü bu insan tipleri her çağda ve her yerde mevcut olup, "Düzeltiyoruz, yardım ediyoruz" diyerek, fertlerin, akrabaların, toplumların ve ulusların arasını bozarlar; ahlâkî, iktisadî ve siyasî açıdan her yeri fesada verirler. Bu tipler hakkında Kur'ân'da birçok bilgi verilmiştir:

(Nisâ: 61–63) Ve onlara, "Allah'ın indirdiğine ve Elçi'ye gelin!" denince, münafıkların senden uzaklaştıkça uzaklaştıklarını görürsün. Bak nasıl? Elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir musibet isabet ettiği zaman; sonra "Biz sadece iyilik etmek ve uzlaştırmak istedik" diye Allah'a yemin ederek sana geldiler. İşte onlar, Allah'ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; Sen onlardan yüz çevir ve onlara öğüt ver. Ve kendileri için beliğ [derinden etkileyecek, güzel] söz söyle!

(Muhammed: 22) Peki, velîler olursanız [yönetimi ele geçirirseniz] yeryüzünde kargaşa çıkarmayı ve akrabalık bağlarınızı koparmayı mı umdunuz?

(Bakara: 205) O, dönüp gitti mi/yetkilendi mi de yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.

Bu bozguncular Rasûlullah döneminden evvel de mevcuttu. Tedbirli olunması ve ibret alınması için Allah onları da teşhir etmiştir:

(Kasas: 76–77) Şüphesiz Kârûn, Mûsâ'nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, şüphesiz onun anahtarları güçlü-kuvvetli bir topluluğa ağır gelirdi. Bir zaman kavmi ona demişti ki: "Şımarma! Şüphesiz ki Allah şımarıkları sevmez. Ve Allah'ın sana verdiğinde âhiret yurdunu iste. Dünyadan da nasibini unutma! Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun. Ve yeryüzünde bozgunculuğu isteme. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez."

(Kasas: 4) Şüphesiz ki Firavun, yeryüzünde yüceldi ve ehlini grup grup kıldı; onlardan bir tâifeyi güçsüzleştirmek istiyor; bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını da sağ bırakıyordu. Şüphesiz ki o, bozgunculardan idi.


MÜNAFIKLARIN DİĞER KARAKTERLERİ:


(Nisâ: 138–139) Münafıklara, şüphesiz, çok acıklı bir azabın kendileri için olduğunu müjdele! Öyle kişiler ki onlar, mü'minlerin astlarından küfre sapanları yakın birisi kabul ediyorlar. Onların yanında izzet [onur ve yücelik] mi arıyorlar? Oysa izzetin [onur ve yüceliğin] tümü Allah'ındır.

(Muhammed: 25–26) Şüphesiz doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri küfre dönenler, şeytân, hoş göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür. Bu, onların, Allah'ın indirdiğini beğenmeyen kimselere, "Bazı işlerde biz size itaat edeceğiz" demeleri sebebiyledir. Oysa Allah onların gizlediklerini biliyor.

Münafıkların karakteri ile ilgili Mücâdele, Tövbe, Enfâl, Haşr ve Mâide Sûrelerindeki detaylı pasajlara da bakılabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder