Yaşamın Biyolojik döngüsü içerisinde her bir canlı, bir diğer canlının ölü veya dirisi üzerinden besinini sağlamakta ve yaşamını sürdürmektedir. Aynı besin üzerinden geçinen canlıların sayısı çoğaldıkça birey başına düşen besin miktarı azaldığı için bir müddet sonra bu bireyler arasında da bir mücadele olmakta, bireyler gücü oranında besin kaynaklarından pay almaktadırlar. Böylece aynı topluluğa ait bireyler arasında da beslenme düzeyine bağlı olarak gelişme farklılıkları oluşmaktadır. Doğal denge içerisinde bu toplulukta bulunan ve yetersiz beslenmeden dolayı zayıf bırakılanlar ise ya hastalanarak diğer canlılara besin olmakta ya da besinin önemli bir miktarını her zaman güçlüye bırakarak sesini çıkarmadan onlarla birlikte yaşamını devam ettirmektedir. Doğal olarak bu süreçte de en zayıf halka olmanın verdiği yapıyla, sürüdeki herhangi bir birey olmaktan öteye gidememektedirler. Sadece sürünün sayısal yapısını ortaya koyan istatistiksel bir veri değeri taşımaktadırlar.
Biyolojik yaşamdaki doğal döngü içerisinde besin paylaşımı ve hayatta kalma çerçevesinde gerçekleşen bu süreç insanlar arasında da benzer şekilde seyretmektedir. Diğer canlılardan farklı olarak insanların dünyasında ayrıca bir de sosyolojik yaşam döngüsü vardır. Bu döngünün bir bölümünde de bireysel kazanım ve çalışmalarla elde edilen kariyer ve rant çerçevesinde, güçlülük ve çevreye egemen olma süreci yaşanmaktadır. Bundan dolayı besin kaynaklarının paylaşımı konusundaki mücadele sürecine ek olarak insanlarda makam (uzza) ve parasal güç (menat) elde edilmesine bağlı olarak yaşamın her aşamasına etki eden rant paylaşımı da yaşanmaktadır. Zamanla besin, giyim, barınma gibi maddi rant yanında nefsini hoşnut etme ve çevreye egemen olma gibi farklı rant kaynakları da gündeme gelmektedir. Tıpkı besin paylaşımında olduğu gibi bu süreçte de toplumda var olan kurumsal veya bireysel makamların elde edilmesi, bu makamlar aracılığıyla rantın sahiplenilmesi ve paylaşımı söz konusudur. Makam veya parasal güç olarak üstte bulunanlar, bu parametreler bakımından altta bulunanlara göre daha fazla pay alıcı ve yararlanıcı olurken, alt kademede bulunanlar ise ranttan kendilerine düşen kadarı ile yetinmektedirler.
Dünyayı salt maddi getiri bağlamında ele alan maddeci düşüncelerin aksine insanoğlu nefsini ilahlaştıracak davranışlara ve bunu sağlayacak yollara daha fazla önem vermektedir. Bu nedenle iyi niyetlerle gelinen ve insanlara faydalı olunacak hizmet makamları bir müddet sonra yeterli gelmemektedir. Bireysel maddi rantını artıran birey bir müddet sonra azgınlaşmakta, sonrasında nefsini ilahlaştırarak bulunduğu toplumdan farklılaşmaya başlamaktadır. Bir zaman sonra da bu farklılığın kendisine hissettirilmesi için diğer bireyler tarafından gerekli davranışların yapılmasını beklemektedir. Bu beklentisi karşılanmadığı durumda da elindeki güç kaynaklarını amacı doğrultusunda ceza veya mükâfat olarak diğer bireylere karşı kullanmaktadır.
Rant kaynakları denilince ilk akla gelen, bir takım parasal gelirler olmaktadır. Oysa bu kısım rant kaynakları, miktarı ne kadar olursa olsun insanoğlunu yeterince tatmin ve mutlu etmeyen bir kaynaktır. Zira para başlı başına mutlu edici bir faktör değildir. Kullanıldığı durumda maddi getirisi yanında, kişiye para karşılığı da olsa itibar sağlayan ve statü kazandıran bir araçtır. Nefse hoş gelen paradan ziyade bunun sağladığı diğer kazanımlardır. Bu nedenle insanoğlunun dünyada edindiği para yanında makam ve rütbesi de en önemli rant kaynakları arasındadır.
Rantın farklı görüntüleri ve ortaya çıkma şekilleri vardır. Elde edilen makam karşılığında verilen ev, araba, büro gibi maddi kazanımlar, kendi evinde makam veya kazanılanlar çerçevesinde hava atmak ve etkili olmak, sosyal statüyü kullanarak çocuğunu düzeyi yüksek okula kaydettirmek ve veli toplantılarında itibar görmek, verilen ünvanla maiyetindeki çalışanlardan ayırt edici özelliklere sahip olmak, davetlerde başköşeye oturmak ve yemeği ayağına getirtmek, her türlü ayak kaydırma ve adam kayırma toplantılarına davet edilmek, sosyal statüye bağlı olarak farklı tabaklarda, miktarda ve kalitede yemek yemek, siyasilerle ve üst düzey yöneticilerle aynı ortamda bulunmak ve var olan ortamdan nemalanmak, parayı ve yönetim gücünü elinde bulundurarak yönlendirmek, statüsünü kullanmasına izin vererek ve imkân sağlayarak eşinin çevresinde hava atmasına, güç sağlamasına ve egemenlik kurmasına olanak tanımak, gittiği yerlerde ünvanla tanıştırılıp ayrıcalıklı davranılma hakkına sahip olmak, arkadaş ve yakın akraba çevresinde para ve makama göre değer verilmek, gelecekte tavassutuna gereksinim olur düşüncesiyle havaya sokularak en gereksiz işlerde dahi fikri alınmak rantın sayılabilecek çeşitli görüntüleri arasında yer almaktadır.
Rantın en tehlikeli boyutu ise insanın nefsinin sürekli okşanması sonucu kendisini vazgeçilemez, olmazsa olmaz makamında görmesine neden olarak nefsini ilah sanması ve bundan derin bir mutluluk duymasıdır. Bu rant şekli kişinin öte dünyasını da ayaklar altına alacak tehlikeli bir süreç demektir. Hatta bir müddet sonra namaz gibi ibadetlerde dahi saf tutulurken bu tip insanlarla birlikte namaz kılma düşüncesini taşıyan sıradan insanların davranışı bile haz vermeye başlamaktadır. Bu nedenle Rabbinin huzuruna dahi çıkarken tanrıcık pozisyonunda veya o duygularla çıkmak, rantın verebileceği en tehlikeli görüntü ve rant şeklidir. Kişi bu noktaya kadar geldiyse zaten pek çok şeyi kaybetmiş demektir. Rantın elinden gitmesi sonrasında yaşayacağı travmatik durum ilk aşamada ona ceza olarak yetecektir. Öte dünyadaki hesap ise daha çetin olacaktır.
Son nebiden sonra büyüyen devletin üst yönetiminde olup, itibar kazanıp toplumuna tepeden bakanlar, zulmedenler ve aldıkları kararlarla İslam’ın yaşam alanını daraltmaya çalışanlar da o dönemin rant çevreleriydiler. İslam’ın özgün mesajını topluma egemen kılmaya çalışan Resul’ün hedefindeki ilk yer burasıydı. Çünkü burada olanlar kendilerini toplumdan üstün görmekte, her şeye kendilerinin layık olduğunu, zenginlik ve egemenliğin çok şey olduğunu, bu güç kaynaklarının ellerinden gitmesiyle toplumun alt tabakası olarak gördükleri samimi Müslümanlarla bir olmanın zillet olduğunu düşünmekteydiler. Bu düşünce onları çıldırtmakta ve böyle bir olasılığı görmemek için ellerinden gelen var güçleriyle Allah’ın sözüne karşı koyuyorlardı.
Günümüzdeki rantçı çevre ile Mekke’deki rantçı bu çevre arasında nitelik olarak hiçbir fark bulunmamaktadır. Ayrıca günümüzde yaşadığımız ve tarihsel bir tekerrür olan olay vardır. O da bir zamanlar rantçı çevrelere ve onların hile üzerine kurulu egemen düzenlerine karşı çıkanların, rantı ele geçirdiklerinde eleştirdikleri ile aynı durumda olmalarıdır. Bu noktada eski rant çevresine denilecek bir şey yoktur. Zira onların yapısında ve dünya görüşlerinde her zaman sömürüye bağlı rant paylaşımı asıl faktördür. Ancak bu çağa ve topluma ilahi mesajı haykırma görevi verilen mustazafların, eline güç geçtiğinde öncekilerden farkı yok gibi davranması ve asrın müstekbirleri olmaları tehlikesi bulunmaktadır. Bu kimselerin karşısında şu ilahi emri hatırlatmak yeterlidir.
Kendi istek ve tutkularını ilah edineni gördün mü? (25/43)
Yaptıkları yanlışları görüp dönmelerine bu ayet yeterli değilse, nefsi sorgulamalarını yaparak Allah’ın rızasını kazanmak için mi, yoksa dünyevi rant için mi para ve makam elde edildiğinin cevabını vermelidirler. Sonrasında da ya kendilerini düzeltmeliler ya da saflarını net bir şekilde belirlemelidirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder