15 Mayıs 2013 Çarşamba

KURAN’A GÖRE KARDEŞLİK



 (Hucurat, 49/10) “Hiç şüphesiz mü’minler kardeştirler; öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve muttakiler olun ki, O’nun merhametine nail olabilesiniz.”

 Kur’an’da biyolojik kardeşliğin, süt vekanbağı  önemi teslim edilmekle birlikte, asıl kalıcı ve ebedi olanın iman kardeşliğiolduğu beyan edilmiştir. Kendi seçimimiz olmayan, emek sarf etmediğimiz bir şeyle ilgili olarak övünmek de yerinmek de yersizdir. Çünkü mü’min olmak bilinçli bir tercihtir. Yukarıdaki ayette rahmetin ön koşulu takva, takvanın şahidi ise ıslah/salih çabası olarak beyan edilmiştir. İfsada karşı ıslah etmek için cihad etmek ise tek başına olabilecek bir şey değildir. Güç birliği gerekir, eylem birliği gerekir. İnsanlığın önünde hakkın ve adaletin şahidi olmak için dillere destan olacak salih ameller yapabilmek, ancak ve ancak iman kardeşliği ile mümkündür.

Seksen ayette e-h-v harflerinden türemiş tekil ve çoğul isimler -ehun, ihvetün, ehavât- şeklinde geçmektedir.  Biyolojik kardeşlik, övmeksizin, yermeksizin, bir vakıa olarak Kur’an’ın yaklaşık elli ayetinde dile getirilmiş- tir: Bkz. Nisa, 4/11, 12, 23, 176; Maide, 5/25, 30, 31; En’am, 6/87; A’raf, 7/65, 73, 85, 111, 142, 150, 151; Yunus, 10/87; Hud, 11/50, 61, 84; Yusuf, 12/5, 7, 8, 58, 59, 63, 65, 69, 70, 76, 87, 89, 90, 100; Meryem, 19/28, 53; Taha, 20/40; Nur, 24/31, 61; Şuara, 26/106, 124, 142, 161; Neml, 27/45; Kasas, 28/11; Ankebut, 29/36; Ahzab, 33/55; Sad, 38/23; Ahkaf, 46/21; Kaf, 50/13; Mearic, 70/12; Abese, 80/34.

Ehun kelimesi; nesep yönünden kardeş anlamına geldiği zaman; Hucurat Suresi’nin 10. ayetinde olduğu gibi, ihvetün olarak gelir. Nesep yönünden oluşan fıtrî yakınlık ile vahye iman ile kurulan yakınlığın derecesi aynı lafız kullanılmak suretiyle beyan edilmiştir. Aynı ilahi hakikati dile getiren, sözlü ya da sözsüz ayetler de kardeştir. Çünkü kız kardeş anlamındaki “uht” kelimesi, Kur’an’da insan dışındaki, manevi unsurlar için de kullanılmaktadır. Mesela Allah’ın görsel mucizeleri, dışımızdaki ve içimizdeki ayetler ile sözlü ve görüntülü, sözlü ve görüntüsüz, sözsüz ve görüntüsüz tüm ayetler birbirinin kardeşidir.

Allah’a işaret eden her kanıt ayettir ve her ayet birbirinin kız kardeşidir. “Kız kardeş” şeklindeki müennes kul- lanım, ayetlerin birini destekleyen, birbirini çoğaltan yönünü öne çıkarmaktadır. Uht kelimesinin bu anlamda- ki kullanımı için bkz. Zuhruf, 43/48.
 Çünkü hepsi Yaratıcı’nın sonsuz kudret ve yüceliğine işaret eder: Ayetler ayetlerle, mü’minler mü’minlerle, ayetler mü’minlerle, mü’minler ayetlerle kardeştir.

Ateş Kardeşliği

İman kardeşliğinin karşısında küfür kardeşliği/dostluğu yer alır. İman kardeşliği ve Allah ve dostlarıyla dostluk kurmak iken, küfür kardeşliği şeytanla dostluk kurmaktır. Bu dostluğun sonu ise baştan bellidir: Cehennem! Bu sahte bir kardeşliktir. Çünkü ilk fırsatta kardeşini terk eden, satan biri aslında o kimsenin bırakın kardeşi olmayı, olsa olsa düşmanıdır. Dünyada birbirlerine delicesine bağlı olan, günahı tabiat haline getirmiş bulunan kâfirler, ateşin içinde birbirlerine lanet edecekler; bir grup diğerine iki kat azap çektirmesi için Allah’a yalvaracak, birbirlerini kurtuluş fidyesi olarak verip kurtulmak isteyeceklerdir.

Hakikatin üzerini örten, gerçekleri gizleyen, insanlara ulaşmasını engelleyen, günahı işlemeyi ahlak edinmiş kimseler, ahiret günü eşini, kardeşini, bütün yakınlarını kurtuluş fidyesi olarak vermek isteyecek, ama bu onlardan kabul edilmeyecektir: Bkn: A’raf, 7/38; Mearic, 70/12; Abese, 80/34.

 Kur’an’ın gaybi ihbar olarak beyan ettiği bu tablo, biyolojik yakınlığın, genetik benzerliğin arızi olduğuna, asıl olmadığına çok güzel bir örnektir. İman kardeşliğinde böyle bir tablonun yaşanması imkânsızdır. Çünkü gerçek bir mü’minin bir mü’mini dünya ve ahirette terk etmesi, ona ihanet etmesi söz konusu olamaz.

Evlatlıklarının babalarının kim olduğunu bilmiyorsak, bu, üzerinde durulacak önemli bir ayrıntı değildir. Önemli olan onlarla dinde kardeş ve dost oluşumuzdur. (Bkz. Ahzab, 33/5) Kur’an’da Hz. Musa-Harun örneğiyle biyolojik kardeşlik iman kardeşliği ile taçlandırılmıştır. Yüce Allah, Musa Peygamber’i öz kardeşi Harun ile güçlendirmiştir. Bu iki kardeş güç birliği yaparak hayatlarını tevhid dini İslam’ın yücelmesine adamışlardır. Onların bu adanmışlıkları kıyamete kadar yaşayacak mü’minler için, biyolojik kardeşlikle oluşan bağın, nasıl ebedileşeceğine dair güzel bir örnektir.

Musa-Harun kardeşliğinin iman kardeşliği ile nasıl güç- lenip ebedi ürünler verdiğini, sonsuz nura dönüştüğünü Rabbimiz Kur’an’da uzun uzadıya, tüm detaylarıyla beyan etmiştir. Bkn: Mü’minun, 23/45; Furkan, 25/35; Şuara, 26/36; Kasas, 28/34-35.

Eğer “biyolojik kardeşlik”, “iman kardeşliği” ile meşru zeminine oturmaz ise Yusuf Nebi’nin uğradığı haksızlık mümkün olur. Babalarının aynı olması, Yusuf’un kardeşlerini haksızlık ve zulüm yapmaktan alıkoymamış, onu kuyuda ölüme terk etmişlerdir. Ama imandan beslenen, imandan kaynaklanan davranışlar Yusuf’un yaptığı gibi yapmaktır. O kardeşlerinin zulümlerine karşılık onlardan intikam almak yerine “kötülüğü iyilikle karşılama” ilkesinin gereğini ifa etmiş ve beraatlarını şöyle ilan etmiştir: “…(Bu gün kınanıp ayıplanmayacaksınız, sizden intikam alınmayacak) güven içinde Allah’ın iradesiyle Mısır’a girin!” (Yusuf, 12/99)

Kurandan Misaller

Kur’an mesellerinin diliyle ifade edersek, Rabbimiz mü’minlerin kardeşliğini şöyle beyan etmiştir:

Kökü üzerinde dimdik durup filizler veren tohum... (Fetih, 48/29)
Allah’a güzel bir borç verenler; önlerinden ve sağlarından hızla ışık yayanlar… (Hadid, 57/11-12)
Yedi başak bitiren, her başağında yüz tane bulunan bereketli bir buğday tohumu… (Bakara, 2/261)
Verimli topraklar üzerindeki, ürünü bol bahçeler... (Bakara, 2/265)
İman ve erdemin güzel izini alınlarında taşıyanlar... (Fetih, 48/29)
Sağlam yekpare bir bina gibi birbirlerine kenetlenenler… (Saff, 61/2-4)
Canlarını mallarını Allah için satan fedailer... (Saff, 61/10-13)

Bu tanımları, bu övgüleri hak etmek kolay değildir. İman kardeşliğini tesis etmek, sonra da insanlığın önünde “hakkın ve adaletin şahitleri olmak” imkânsız değil, ama zor bir sorumluluktur. Zorluğu oranında da onurlu, kutsal, mübarek bir görevdir.

Şartlar

İman kardeşliği, bir başka deyişle ‘din’de kardeş olmak kolay değildir. Bu, kuru bir söz ve iddianın ötesinde, üstün fedakârlıklar ve salih amellerle gerçekleşir. Rabbimiz bu fedakârlıkları, bizi kardeş yapan güzel eylemleri Kur’an’da beyan etmiştir. İman kardeşliği ancak bu şartları yerine getirdiğimizde oluşacak, ilk vahiy neslinin gerçekleştirdiği örnek davranışlara böylece sahip olacağız.
Birincisi; Salat ve infakı ahlak edinmektir. Salat ve infak eğitiminin doğal sonucu olarak, çevremizi kardeşlerimizle güç birliği yaparak kötülüklerden arındırma çabası içinde yaşamaktır. Zalimlerin ifsat ettiği ekini ve nesli ıslah etme cehdi içinde yaşamaktır. (Tevbe, 9/11) Salat ve infakın bir hayat tarzı haline gelmesi, takvayı ahlak edinmeye bağlıdır. Eğer Rabbimize karşı kendimizi sorumlu hissediyor, O’na bağlılığımızı ve ahdimizi sabah-akşam tazelemek için birbirimizle yarışıyorsak, bunun güç kaynağı hiç şüphesiz, kalplerimizin bir parçası haline gelen takvadır. İman kardeşliğinin temeli takvadır; ancak takva sahipleri cennetin konukları olacaktır. (Hicr, 15/47) Takvanın kardeşi sabırdır. Sabır ve takva iman kardeşliğini pekiştiren, İslam binasının tuğlasına harç olan en önemli unsurlardandır. “…Her kim Allah’a karşı gelmekten sakınır ve (musibete) sabrederse, iyi bilsin ki Allah iyilerin yaptığını karşılıksız bırakmaz.” (Yusuf, 12/90)

İkincisi; kardeşlerimizi bağışlamaktır. Toplumsal ilişkiler tabiatı gereği çeşitli hatalar yapmaya uygundur. Kardeşlerimizin hatalarını bir ayrılık sebebi olarak istismar etmek ve intikam almak yerine onları affetmek, iman kardeşliğinin şartlarındandır. (Bakara, 2/178) İman kardeşliği birbirinin kusurlarını, ıslah amacı gütmeksizin, gıyabında dile getirmeye de engeldir. Öyle ki, Yüce Rabbimiz bunu “ölü eti yemeye” benzeterek, bu işin ne kadar iğrenç olduğunu beyan etmektedir. (Hucurat, 49/12) Cehennemden kurtuluş İslam kardeşliğinin imana şahit olmasıyla mümkündür. Kalplerin te’lifi, gönüllerin uzlaşması, düşmanlıkların yok olması, dünya ve ahirette ilahi güvenlik kuşağı altında tutulmak, iman kardeşliği ile gelen ödüllerdir. (Âl-i İmran, 3/103)

Üçüncüsü; kardeşlerimize karşı kin gütmemektir. İmanda kardeş olduktan sonra, artık kardeşlerimize karşı “ğıll”den, yersiz duygu ve düşüncelerden  Allah için vazgeçmek gerekir. Buğz ile “ğıll” farklıdır.

Buğz, fiilin kendisinedir, çirkinliğe karşı bir reflekstir. Mesela, küfre, zulme karşı duyulan nefret buğzdur ve bir mü’min için olmazsa olmazdır.

Ğıll ise işi şahsileştirmektir, körü körüne bir mü’mine kar- şı kin gütmektir. Rahmetle kin ters orantılıdır, ikisi bir araya gelmez. Eğer Allah’ın rahmetinin kalplerimize ve hayatımıza inzal olmasını istiyorsak ğıll’i kalplerimizden söküp atmamız gerekir.

 İman kardeşliği, kardeşiyle ilgili geçmişten her ne sebepten olursa olsun geçmişten gelen kötü duyguları, kini nefreti Allah için kurban etmeyi gerektirir: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla ve müminlerden hiçbirine karşı kalplerimizde, kin -nefret, yersiz düşünce ve duygulara- yer bırakma. Ey Rabbimiz! Sen sonsuz şefkat sahibisin ve sınırsız rahmet kaynağısın.” (Haşr, 59/10)

Dördüncüsü; yetimleri kollamaktır. İman kardeşliğinde yetimleri, öksüzleri, zayıfları, mustaz’afları kollamak vardır. Mü’minler, bunun için güç birliği oluşturmalı, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarının, zalimlerin istismarına açık halde kalmasını engellemelidir. (Bakara, 2/220)

Beşincisi; sevinçte ve tasada, barışta ve savaşta kardeşlerimizin yanında yer almaktır. İman kardeşliği gerektiğinde birlikte ölüme koşmaktır. En zor zamanda mü’minleri yalnız bırakanlar, arkadan vuranlar münafıklardır. (Âl-i İmran, 3/156)

Altıncısı; Allah ve mü’minlerden başkasını veli edinmemektir. Mü’minlerin velisi, can dostu öncelikle Allah’tır. Daha sonra Allah’a bağlılığını ilan ve ispat eden mü’minlerdir. İmana karşı küfrü tercih eden baba, kardeş dahi olsa, bir mü’min için veli olamaz. (Tevbe, 9/23-24)

İman kardeşliğinin doğal sonucu, Allah’ı ve mü’minleri veli edinmektir.

Allahu Teâla (c)'ya tahkiki imanla bağlanan kimseye veli denir. Velayet Türkçedeki dostluk kelimesini karşılamaya güç yetiremeyeceği bir kökene ve mahiyete, genişliğe sahiptir. Velayet her şeyini; canını, malını, ırzını, namu- sunu, neslini, dinini emanet edecek kadar güvendiğin birini kendine yönetici ve öncü edinmektir. Velayetin bu tanımına göre vali, bütün bunları yüreğinde bir kuşku hissetmeden teslim edeceğimiz kişidir.

Mü’minlerle sınırlı olan velayetin boyutlarını Allah Teala’nın çizdiği sınırlardan öğrenebiliriz. Buna göre; mü’minlerin velisi Allah ve mü’minlerdir; kâfirlerin velisi ise tağuttur.

Mü'minler birbirlerinin velileridir: (Bakara, 2/257; Tevbe, 9/71). Tağutî güçlerin, kâfirlerin mü'minler üzerinde velayet hakkı yoktur: Müslümanların; Yahudileri, Hıristiyanları ve müşrikleri veli edinmeleri kesinlikle haramdır: (Âl-i İmran, 3/118; Maide, 5/51). Kâfirleri veli edinmemek, onlarla her şeyimizi emanet edeceğimiz bir dostluk kurmamak gerekir: Tevbe, 9/71.

Kafirlere, münafıklara itaat bir mü’min için yasaktır : “Asla kâfirlere ve münafıklara uyma ve onlara incitici sözler söyleme, onların incitici sözlerine de aldırma ve yalnız Allah’a güvenip dayan. Hiç kimse Allah kadar güven verici olamaz.” (Ahzab, 33/48Bkn: Tevbe, 9/23, 119; Furkan, 25/52; Lokman, 31/15.

Eğer Allah’a ve Rasulü’ne meydan okuyorlarsa biyolojik baba, kardeş, soydaş anlamını tamamen yitirir: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir topluluğu, Allah ve Rasulü’ne meyden okuyan kimselerle isterse bunlar babaları, oğulları, soydaşları olsun- candan yürekten bir ilişki içinde bulamazsın. İşte Allah’ın kalplerine imanı nakşettiği ve katından manevi bir güç ile desteklediği kimseler onlardır; onları tabanından ırmaklar çağlayan cennetlere, içinde daima kalmak üzere yerleştirecektir: Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte gerçek Allah taraftarları bunlardır. Bakın, Allah taraftarları var ya; işte kurtulacak olanlar kesinlikle onlardır!” (Mücadile, 58/22)

Yedincisi; İmanı iysâra kardeş kılmaktır. Nasıl iman ile takva, iman ile sabır, iman ile velayet birbirinin kardeşi ise; iman ile iysâr da birbirinin kardeşidir. İslam kardeşliğinin ruhu ve güç kaynağı imandır; harcı, meyvesi ve şahidi ise iysârdır: İmansız iysar; iysarsız iman olmaz. İysar, kolay bir salih amel değildir; bunun için sevme kriterlerinin köklü bir değişim geçirmesi gerekir. İysâr; mü’min kardeşlerini imanından dolayı sevip kendi menfaatlerinin önünde tutmaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder