19 Şubat 2013 Salı

İpotekli İradeler


Bizler dünyaya gelir gelmez zorunlu olarak; bir takım tabiat yasalarıyla, kurallarla, gelenek ve göreneklerle yaşamaya çabalarız.
Nedense birçoklarımız bu sistemleri iyi okuyamayıp –doğrularını ve yanlışlarını ayırt edemeyip- iradelerimizi bunlara kaptırmaktayız.
Bize dayatılan bu sistemler yanlış okunduğu taktirde; bütün bir hayat boyu tanrımız olabilmektedirler. Aile, ırk, vatan, bayrak, mal, mülk, para, otorite, güç, gelenek-görenekler, din ve sayire ve sayire… 
Bir an önce bu sınırları ve engelleri aşıp özgür düşünmemiz gerekir.
Çünkü bize Allah tarafından bir hedef konulmuş ve bu hedef; Özgür bir birey olmayı başarmak ve bu yolda kararlı ve cesur bir şekilde adaletli ve ahlaklı mücadeleye devam edip bir ömür boyu onurlu ve şerefli yaşamaktır.
Benim kur’an anlayışıma göre bu tabuları yıkanlar cennetlik olanlardır. Bu tabulardan birine takılıp onu aşamayanlar cenneti hak edemezler.
Herkes iç dünyasında kendisine şu soruları sorar;
“Ben neyim?”,
“Bu dünyada benim ne işim var?”,
“Bu dünyaya gelmeyi kendim istemedim ki?”,
“Bu dünyada bunca acı, zulüm, çekişme, haksızlık neden var?”
İşte özgür birey  -özgür iradeye sahip- olabilmek için tam da burada, bu soruların cevabını araması gerekir. Bunun mücadelesini verdikçe özgürleşeceğinize emin olabilirsiniz.
Yaşamın, olumsuzluklar etrafında dönmesi Tanrı’dan yani Allah’tan kaynaklanmaz.
Mesela; Allah ateşi faydalı işlerde kullanalım diye yaratmış. Fakat insan ateşi kötüye kullanabilir. Allah bir kişiyi ateşle yakmaz, ama insan bunu yapar. Allah tütünü sigara yapıp içmek için yaratmaz. Bunu yapan insandır.
Allah öldürmek için mermi veya bomba yapmaz. Bunu insan yapar.
Hayatın kötülüklerle kuşatılması, zor olması, çekilemez dereceye gelmesi temelde insana bağlıdır.
Bu da dayatmaya dayalı, sinsi baskılarla, dogmalar oluşturularak ve içi boş sanılar üretilerek meydana getirilen kurallar ve sistemlerle yapılır.
Acıları, zorlukları ve sıkıntıları üreten sistemler ya da hegemonik güçler; kendi ihtiraslarını, doyumsuzluklarını, zorbalıklarını, vahşiliklerini, çilekliklerini (açgözlülüklerini), beklentilerini dayatmaları sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Allah’la hiçbir alakası yoktur.
Bu yüzden kendimizi bir anda içinde bulduğumuz toplumsal hayatın dayatmaları ve kurulu otoriter sistemleriyle cedelleşmekte buluruz.
Bu dünyada neden bunca dert var? Sıkıntı var? Neden bu lanet olası dünyaya geldim? Benim tercihim değilken burada ne işim var? gibi serzenişleri/soruları sorduranlar; hayatı yaşanılamaz hale getiren, yaşamı kaosa dönüştüren ve maalesef bu hayat, herkes için cennet olabilecekken cehenneme dönüştüren bu tür sistemlerdir ve bu tür zihniyetlerdir.
Yaşamımızı sabote eden, acılarla dolduran, hayatımızı yaşanmaz kılan, aç ve sefil kalmamızı sağlayan, miskin ve çaresiz bırakan, varlığın özü değildir.
Dolayısıyla bunun sorumlusu bizi yaratan Allah ta değildir.
Esas sebebi; dışarıdan ve varoluşa sonradan yapılan olumsuz ve negatif müdahalelerle yani dayatmalarla ve baskılarla oluşur.

İşte özgür birey –aktif/ipoteksiz/yaşayan irade- peygamberlerin yaptığı gibi burada devreye girmelidir.
Bu olumsuz ve negatif durumu gerçek hayat metotları ile tersine çevirerek olumlu ve pozitif katkı sağlamaya çalışmalıdır. Adalet ve ahlakı merkeze alarak sağduyu, empati, akıl, vicdan ve fıtrat süzgeçlerinden geçirerek reel ve evrensel normlarla hareket etmelidir.
Ancak bu şekilde hareket edile bilinirse üstesinden geline bilinir.
Bu şekilde hareket edilip varlıklar arasında bir denge ve hak paylaşımı yapıldığında, yukarda sorulan soruların bir anlamı da kalmayacaktır.
Peygamberlerin asıl görevi de bu olmuştur ki tüm özgür bireylerin (irade sahiplerinin) görevi de bu olmalıdır.
Nihayetinde insanoğlunun iradesi kendi elindedir. Her an canlı ve dinamiktir. İsterse bir şekilde üstesinden gelebilir.
Evet, dünyadaki bu hegemonik güçlerin amacı; insanın iradesine ipotek koymak, onları tektipleştirmek, pasif hale getirmek, suskunlaştırmak, geri durmalarını sağlamaktır.
Fakat! Eğer bireyler de, belli bir süre; gelenek, görenek, ırk, vatan, inanç, aile, kapitalizm vb. dogmalar ve sistemlerle tek tipleşip bu yasalara boyun eğerlerse; zamanla bu durumu normal görmeye ve artık itiraz etme fikrine bile yabancılaşarak, muhafazakâr ya da duyarsız kölelere döneceklerdir.
Bu yüzden her ne olursa olsun! Her “türlü dayatma ve baskı unsurları”na karşı “bilinçli taklit” ve “mecburi itaat” etme ahmaklığına kapılmamak gerekir.
Ve özgürleşememiş birey her zaman kurulu düzenin devamcısıdır. Zorbalar, zalimler, din baronları ve her türlü sulta, varlıklarının devamını onlara borçludur.

Naim SAĞLAM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder